Yabancı Dil Öğrenme

Türkiye’de Yabancı Dil Öğrenme – Öğretme Problemi 2021

Türkiye’de Yabancı Dil Öğrenme – Öğretme Problemi, artık dünyamızda uluslararası iletişim kaçınılmaz hale gelmiştir. Ticari, ekonomik, toplumsal, kültürel ilişkiler ortak bir dil kullanımını mecbur kılmaktadır. İngilizce bunun için dünya dili olarak kabul görmüş, bütün yazışma İngilizce vasıtasıyla sağlanır olmuştur. Bunun bilincinde olarak Türkiye İngilizcenin öğrenimi ve öğretimine önem vermiş ve bunu başarmak için birçok çaba sarf etmiştir. Bütün bu çabalarına karşın Türkiye uzun yıllardan beri dil öğretiminde başarı sağlayamamıştır. Dil öğretimindeki bu başarısızlığın sebepleri birçok araştırmada ele alınmış, her bir araştırma değişik bir neden öne devam etmiştir. Bu çalışma dil öğretiminde başarısızlığın nedenlerini ve çözümlerini ele almış birçok değişik tezler, makaleler, bildiriler ve raporların bir araya getirildiği bir derleme çalışmasıdır. Her bir emek verme sorunu farlı bir boyuttan ele alsa da tüm bu boyutların birleştiği nokta ülkemizde güçlü bir dil politikasının ve dil öğretim programının uygulanması için iyi tasarlanmış bir planlamanın olmamasıdır. Bu araştırma için geniş çaplı alan yazın taraması yapılma ve yabancı dil öğretiminde ortaya konan çabaları göstermek amacıyla Türkiye’de yabancı dil tedris geçmişine de özetlemek gerekirse değinilmiştir. Birçok araştırmanın temel fikirlerine değinilerek ayrılıkları ve benzerlikleri ele alınmıştır. Benzer noktaları Türkiye’de oturmuş bir dil tedris politikasının olmamasıdır. Birçok farklı düşünce ise dil öğretimindeki başarısızlığın yöntemsel nedenlerden kaynaklanıp kaynaklanmadığı konusudur. Sonuç olarak Türkiye’nin kendi gerçekleriyle örtüşen bir dil tedris politikası geliştirmesi ve programların hedef kitlenin ihtiyacına göre iyi planlanıp uygulanması gereklidir.

 

Eğitim ile ülkenin gelişmişlik düzeyi içinde karşılıklı bir ilişki vardır. Eğitim bir ülkenin gelişmesini sağlarken, gelişmiş bir ülke daha iyi bir tahsil imkânı sunabilir. Gelişmiş Eğitim dünyasının amacı istendik davranışların kişiye kazandırılmasıdır. Günümüzde eğitimin amacı kendini bilen, kendi haline öğrenmeyi bilen, dönemin ihtiyaçlarına ayak uydurabilen, araştıran, akıl yürüten, sorgulayan ve gerçeğe ulaşan bireyler yetiştirmek ve bireylerin ruhsal ve toplumsal yönden sağlıklı olmasını sağlamaktır. Bilgi ve değişen teknolojinin hızla yayılmış olduğu çağımızda dünya küreselleşmiş, toplumlar kendi kendilerine yeterlikten uzaklaşmış, birbirlerine bağlı hale gelmiş olarak karşılıklı ilişkiler kaçınılmaz hale gelmiştir. Bu davranış biçimi bireylerde yabancı dil öğrenme gereksinimini ortaya çıkarmış ve bu ihtiyacı karşılamak eğitimin hede

Türkiye’de Yabancı Dil Öğretiminin Tarihsel Gelişimine Genel Bir Bakış

Demirel (2003) Türkiye’de yabancı dil öğretiminin tarihsel gelişimini ele alır. Ülkemiz tarihinde “ … batılılaşma hareketinin başlangıcı sayılan Tanzimat devrinde, yabancı dil öğretiminin orta dereceli okul programlarında yer alması, bugünkü liselerin çekirdeğini meydana getiren Sultanilerin açılmasıyla adım atmıştır. Bu nedenle, 1 Eylül 1868 senesinde Galatasaray Sultanisinin açılması, Türkiye’de yabancı dil öğretimi açısından dönüm noktası olmuştur” (s.8). Cumhuriyetin ilanıyla beraber ülke ilişkileri artık batıya dönük olmaya başlamıştır bu yüzden yabancı dilde eğilim Doğu dillerinden Batı dillerine kaymıştır. Cumhuriyet Türkiye’sinin eğitim alanında attığı ilk ve en mühim adım, 430 sayılı ve 3 Mart 1924 tarihindeki “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” nun çıkarılması olmuştur. Bu kanunla bütün ülke çapındaki tahsil faaliyetleri tek bir çatı altında birleştirilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun tahsil müesseselerinin çoğunda uzun zaman yabancı dil olarak öğretilen Arapça ve Farsça yerine batı dillerinden Almanca, Fransızca ve İngilizce yabancı dil olarak okul programlarına konuldu. Farsça tamamen kaldırıldı. Arapça ’ya sadece dini tahsil veren İmam Hatip Liselerinin programlarında yer verildi. Üniversitelerde İngilizce, Fransızca, Almanca bölümleri açılmaya başlandı.

Yabancı dil becerilerinin ana dili becerileriyle paralel olduğu ve ana dili becerisinin kazandırılmasının yabancı dil üstünde de müessir olacağını korumak için çaba sarf eden araştırmalar da mevcuttur. Yabancı dil öğretimi mevzusunda değişik fikirler öne sürülürken, en oldukça tartışılan konulardan birisi, ne zaman yabancı dil öğretimine başlanacağıdır. Bilim insanları bu mevzuda ikiye ayrılmış şeklinde görülmektedir: yabancı dilin küçük yaşta başlaması gerektiğini savunanlar ve yabancı dilin çocukta anadil bilinci geliştikten sonrasında başlamasını düşünenler. Her ne halde olursa olsun anadili becerileri ile yabancı dil becerisi içinde bir ilişki olması beklenir, bundan dolayı ortak nokta dildir ve her iki durumda da kişiden aynı beceriler göstermesi beklenir (Durmuşçelebi, 2013). 2006 senesinde yürürlüğe giren yeni yabancı dil tedris programı da yeni yaklaşımlar getirmiştir. Program geleneksel yaklaşımın sunmuş olduğu dil bilgisi ağırlıklı öğretilmesinden uzaklaşarak kural öğretmek yerine talebe odaklı sürece dayalı bir yaklaşımı benimsemiştir. Dili günlük yaşamda işlevsel olarak kullanabilmeyi gerçekleştirici öğretim tekniklerine yer verilerek eski programdan farklılaşmıştır

Özetle, bir yabancı dili öğrenmenin tek yolu, o dil ile ilgili varlıklı anlaşılabilir girdiye maruz kalmaktır. Bu nedenle, hem ders içi bununla birlikte ders dışı ortam, öğrencilerin bol miktarda anlaşılabilir girdi elde edebileceği biçimde hazırlanmalıdır. Yabancı dil öğretmen yetiştirme ve hizmetçi tahsil sistemi, ortam ve gereksinim analizine dayalı ilmi veriler ışığında, amaca direkt hizmet edecek şekilde düzenlenmelidir. Bu düzen ile üniversiteler ve MEB arasında eşgüdüm sağlanabilir. Öğretmen adayları, uygulamaya tesiri tartışılan lüzumsuz teorik bilgi yüklemelerinden kurtarılarak, iyi mi bir ortamda ne halde yabancı dil öğreteceklerinin farkında olarak daha gerçekçi bir şekilde hazırlanabilirler.

Sonuç

Bütün bu emek harcamalar ve araştırmalar Türkiye’de yabancı dil öğrenme-öğretme probleminin mevcutluğuna işaret etmektedir sadece araştırma ve emek harcama konularının çeşitliliği bu problemin tek bir sebebinin olmadığını göstermektedir. İncelenen çalışmaların ortak noktası yabancı dil tedris politikası ve planlamasının olmamasından kaynaklı birçok sorunsalın ortaya çıkmış olduğu fikridir. Türkiye’nin kendine has dil tedris programı ve yönteminin olmaması ve yurtdışındaki programları kendi öğrencilerinin yapısına bakmadan olduğu şeklinde alması, yabancı dil öğrenme ve öğretmede başarısızlığa neden oluşturmaktadır. Dil öğretim politikasının eksikliği, uygulama ve politikadaki farklılıklardan kaynaklı sorunlar, dil öğretiminde gramer ağırlıklı yöntemin kullanılması, öğrencilerin yeteri kadar zaman ayırmamasından kaynaklı dil becerisi eksikliği, sınıfların kalabalık oluşu, dilin kullanım alanının olmayışı, motive eksikliği, benzetme-değerlendirmedeki yanlış yöntemler, yabancı dil öğretmeni yetiştirme programlarının yetersizliği ve hizmet-içi eğitimin niteliksizliği, ders saati yetersizliği benzer biçimde nedenler çalışmaların yazıya döktüğü sorunları oluşturmaktadır. Dil öğreniminde en bariz etmen olarak motivasyon da ön plana çıkmaktadır sadece bu mevzuda emek harcamalar yeterli değildir. Bireylerin öğrenme ve idrak etme stillerinin bilincinde olması da onların motive edilmesinde mühim rol oynamaktadır. Bu mevzuda Lightbown ve Spada (2007) özellikle yetişkinlerin bu konuda bilinçsiz olması ya da kendilerini yanlış tanıyarak muayyen bir yolla iyi öğrendiğini sanarak yanlış yöntem izlemelerinin öğrenme güçlüğüne neden bulunduğunu ve bunun da motivasyonu düşürdüğüne dikkat çekmişlerdir.

Aslında dil öğrenmekten neyin kastedildiği belirlenmelidir. Türkiye’de dil öğretimi organik olarak dile maruziyetin en aşağı ölçüde olduğu bir ortamda gerçekleşmektedir. Öğrenim ancak okul ortamıyla sınırlı kalmaktadır. Yule (2006) yabancı dili öğrenme ve edinme olarak iki grupta inceleyerek bu konuya sarahat getirmiştir. Yule’e göre dil edinimi dili tüm özellikleriyle aktif olarak kullanabilme kabiliyetini anlatım ederken dili öğrenme dili yapısal olarak kelimeleri, dilbilgisini ve kurallarını öğrenirken iletişimsel olarak kullanmamayı anlatım etmektedir (s.163). Bu açıdan bakıldığında Türkiye’de yabancı dil kullanımına ihtiyaç olmamasından kaynaklı dil deneyim sorunu yaşandığı söylenebilir.

Öneriler

  1. Türkiye’de dil öğrenme-öğretme sorununa dair emekler fazlaca eski tarihlere gidebilmektedir. Bu da bu sorunun Türkiye’nin genel yapısıyla alakalı olduğuna işaret etmektedir. O şekilde dış ülkelerdeki programlar göz ardı edilmeksizin mevcut yapının özelliğine hitap eden bir dil politikası geliştirilmelidir.
  2. Dil öğretim programları ve yöntemleri dünyadaki gelişmeler takip edilerek sürekli değiştirilip geliştirilirken tatbik mevzusunda herhangi bir öğrenim ve planlama emek harcaması olmadığından programın esas uygulayıcıları olan dil öğretmenleri yeni tatbik ve eğilimlerden uzak kendi tarzında öğretime devam etmektedir. Dil öğretiminin iyi planlanması ve uygulayıcıların yeni gelişen programlara yönelik yetiştirilmeleri gerekmektedir.
  3. Çalışmalar gösteriyor ki esasen sorun ancak dil öğrenme problemi değildir. Genel olarak öğrenim politikası ve uygulama içinde bir uyumsuzluk söz konusudur. Dil tatbiki bir alan olduğundan daha oldukça sorun olarak öne çıkmaktadır. Eğitim programındaki büyüme ve değişmeler yüzeysel değil gerçekçi olmalıdır. Bunun için alanında uzman ve alim kişiler göz ardı edilmemeli ve onların önerileri ve gözlemleri doğrultusunda değişim ve gelişmeler gerçekleşmelidir.
Tercumix İletişim
Bizi Arayın